KELİME ANLAMLARI
Arapça Okunuş Türkçe Okunuş Kelime Meali Kökü
أَوْ ev yahut  
كَظُلُمَاتٍ keZulumātin karanlıklar gibidir ظ ل م
فِي içindeki  
بَحْرٍ beHrin bir deniz ب ح ر
لُجِّيٍّ lucciyyin derin ل ج ج
يَغْشَاهُ yeğşāhu ki üstünü örten غ ش و
مَوْجٌ mevcun bir dalga م و ج
مِنْ min -nden  
فَوْقِهِ fevḳihi onun üstü- ف و ق
مَوْجٌ mevcun bir dalga م و ج
مِنْ min -nden  
فَوْقِهِ fevḳihi onun üstü- ف و ق
سَحَابٌ seHābun bir bulut س ح ب
ظُلُمَاتٌ Zulumātun karanlıklar ظ ل م
بَعْضُهَا beǎ’Duhā onun biri ب ع ض
فَوْقَ fevḳa üstüne ف و ق
بَعْضٍ beǎ’Din diğerinin ب ع ض
إِذَا iƶā ne zaman ki  
أَخْرَجَ eḣrace çıkarsa خ ر ج
يَدَهُ yedehu elini ي د ي
لَمْ lem  
يَكَدْ yeked neredeyse ك و د
يَرَاهَا yerāhā onu dahi göremez ر ا ي
وَمَنْ ve men bir kimseye  
لَمْ lem  
يَجْعَلِ yec’ǎli vermemişse ج ع ل
اللَّهُ llahu Allah  
لَهُ lehu ona  
نُورًا nūran bir nur ن و ر
فَمَا femā artık olmaz  
لَهُ lehu onun  
مِنْ min hiçbir  
نُورٍ nūrin nuru ن و ر
TÜRKÇE OKUNUŞ
40. ev keżulümâtin fî baḥril lücciyyiy yagşâhü mevcüm min fevḳihî mevcüm min fevḳihî seḥâb. żulümâtüm ba`ḍuhâ fevḳa ba`ḍ. iẕâ aḫrace yedehû lem yeked yerâhâ. vemel lem yec`ali-llâhü lehû nûran femâ lehû min nûr.
DİYANET VAKFI
40. Yahut (o kafirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.
DİYANET İŞLERİ
40. Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz.
ELMALILI HAMDI YAZIR
40. Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.
ABDULBAKİ GÖLPINARLI
40. Yahut da derin bir denizi kaplayan karanlıklara benzer; onu bir dalgadır, sarmıştır, üstüne bir dalga daha gelir, daha üste de bulut çökmüştür, karanlıklar, karanlıklar üstüne yığılmıştır, öylesine ki elini çıkarsa onu bile nerdeyse göremez ve Allah, kime nur vermemişse artık bir nur yoktur ona.
ALİ BULAÇ
40. Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.
SÜLEYMAN ATEŞ
40. Yahut (Onların işleri) engin bir denizdeki karanlıklar gibidir: (Bir deniz) Ki üstünü bir dalga, örtüyor, onun üstünden bir dalga onun üstünden de bir bulut (örtmektedir). Birbiri üstüne yığılmış karanlıklar. (İçinde bulunan kimse) Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Allah bir kimseye nur vermemişse artık onun nuru olmaz.
GÜLTEKİN ONAN
40. Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Tanrı kime nur verme-mişse, artık onun için nur yoktur.
SUAT YILDIRIM
40. Yahut o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer.Öyle bir deniz ki onu, dalga üstüne dalga kaplıyor...Üstünde de koyu bulut.Üst üste binmiş karanlıklar...İçinde bulunan insan, elini uzatsa nerdeyse kendi elini bile göremiyor.Öyle ya, Allah birine nûr vermezse artık onun hiçbir nûru olamaz. (2,257; 6,122)