Lütfen Bekleyiniz...
SURELER
KUR'AN OKU
MEAL KARŞILAŞTIRMA
TERİMLER
KÖKLER
DİYANET VAKFI
TÜRKÇE OKUNUŞ
ELMALILI HAMDI YAZIR
DİYANET İŞLERİ
ABDULBAKİ GÖLPINARLI
ALİ BULAÇ
GÜLTEKİN ONAN
SÜLEYMAN ATEŞ
SUAT YILDIRIM
Sure Seçiniz
Fâtiha
Bakara
Âl-i İmrân
Nisâ
Mâide
En’âm
A’râf
Enfâl
Tevbe
Yûnus
Hûd
Yûsuf
Ra’d
İbrahim
Hicr
Nahl
İsrâ
Kehf
Meryem
Tâ-Hâ
Enbiyâ
Hac
Mü’minûn
Nûr
Furkân
Şu’arâ
Neml
Kasas
Ankebût
Rûm
Lokman
Secde
Ahzâb
Sebe’
Fâtır
Yâsîn
Sâffât
Sâd
Zümer
Mü’min
Fussilet
Şûrâ
Zuhruf
Duhân
Câsiye
Ahkâf
Muhammed
Fetih
Hucurât
Kâf
Zâriyât
Tûr
Necm
Kamer
Rahmân
Vâkı’a
Hadîd
Mücâdele
Haşr
Mümtehine
Saff
Cum’a
Münâfikûn
Teğâbun
Talâk
Tahrîm
Mülk
Kalem
Hâkka
Me’âric
Nûh
Cin
Müzzemmil
Müddessir
Kıyâme
İnsan
Mürselât
Nebe’
Nâzi’ât
Abese
Tekvîr
İnfitâr
Mutaffifîn
İnşikâk
Bürûc
Târık
A’lâ
Gâşiye
Fecr
Beled
Şems
Leyl
Duhâ
İnşirâh
Tîn
Alak
Kadr
Beyyine
Zilzâl
Âdiyât
Kâri’a
Tekâsür
Asr
Hümeze
Fil
Kureyş
Mâ’ûn
Kevser
Kâfirûn
Nasr
Tebbet
İhlâs
Felâk
Nâs
اقْتَرَبَتِ
السَّاعَةُ
وَانْشَقَّ
الْقَمَرُ
(1)
وَإِنْ
يَرَوْا
ايَةً
يُعْرِضُوا
وَيَقُولُوا
سِحْرٌ
مُسْتَمِرٌّ
(2)
وَكَذَّبُوا
وَاتَّبَعُوا
أَهْوَاءَهُمْ
وَكُلُّ
أَمْرٍ
مُسْتَقِرٌّ
(3)
وَلَقَدْ
جَاءَهُمْ
مِنَ
الْأَنْبَاءِ
مَا
فِيهِ
مُزْدَجَرٌ
(4)
حِكْمَةٌ
بَالِغَةٌ
فَمَا
تُغْنِ
النُّذُرُ
(5)
فَتَوَلَّ
عَنْهُمْ
يَوْمَ
يَدْعُ
الدَّاعِ
إِلَىٰ
شَيْءٍ
نُكُرٍ
(6)
خُشَّعًا
أَبْصَارُهُمْ
يَخْرُجُونَ
مِنَ
الْأَجْدَاثِ
كَأَنَّهُمْ
جَرَادٌ
مُنْتَشِرٌ
(7)
مُهْطِعِينَ
إِلَى
الدَّاعِ
يَقُولُ
الْكَافِرُونَ
هَٰذَا
يَوْمٌ
عَسِرٌ
(8)
كَذَّبَتْ
قَبْلَهُمْ
قَوْمُ
نُوحٍ
فَكَذَّبُوا
عَبْدَنَا
وَقَالُوا
مَجْنُونٌ
وَازْدُجِرَ
(9)
فَدَعَا
رَبَّهُ
أَنِّي
مَغْلُوبٌ
فَانْتَصِرْ
(10)
فَفَتَحْنَا
أَبْوَابَ
السَّمَاءِ
بِمَاءٍ
مُنْهَمِرٍ
(11)
وَفَجَّرْنَا
الْأَرْضَ
عُيُونًا
فَالْتَقَى
الْمَاءُ
عَلَىٰ
أَمْرٍ
قَدْ
قُدِرَ
(12)
وَحَمَلْنَاهُ
عَلَىٰ
ذَاتِ
أَلْوَاحٍ
وَدُسُرٍ
(13)
تَجْرِي
بِأَعْيُنِنَا
جَزَاءً
لِمَنْ
كَانَ
كُفِرَ
(14)
وَلَقَدْ
تَرَكْنَاهَا
ايَةً
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
(15)
فَكَيْفَ
كَانَ
عَذَابِي
وَنُذُرِ
(16)
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْانَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
(17)
كَذَّبَتْ
عَادٌ
فَكَيْفَ
كَانَ
عَذَابِي
وَنُذُرِ
(18)
إِنَّا
أَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمْ
رِيحًا
صَرْصَرًا
فِي
يَوْمِ
نَحْسٍ
مُسْتَمِرٍّ
(19)
تَنْزِعُ
النَّاسَ
كَأَنَّهُمْ
أَعْجَازُ
نَخْلٍ
مُنْقَعِرٍ
(20)
فَكَيْفَ
كَانَ
عَذَابِي
وَنُذُرِ
(21)
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْانَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
(22)
كَذَّبَتْ
ثَمُودُ
بِالنُّذُرِ
(23)
فَقَالُوا
أَبَشَرًا
مِنَّا
وَاحِدًا
نَتَّبِعُهُ
إِنَّا
إِذًا
لَفِي
ضَلَالٍ
وَسُعُرٍ
(24)
أَأُلْقِيَ
الذِّكْرُ
عَلَيْهِ
مِنْ
بَيْنِنَا
بَلْ
هُوَ
كَذَّابٌ
أَشِرٌ
(25)
سَيَعْلَمُونَ
غَدًا
مَنِ
الْكَذَّابُ
الْأَشِرُ
(26)
إِنَّا
مُرْسِلُو
النَّاقَةِ
فِتْنَةً
لَهُمْ
فَارْتَقِبْهُمْ
وَاصْطَبِرْ
(27)
وَنَبِّئْهُمْ
أَنَّ
الْمَاءَ
قِسْمَةٌ
بَيْنَهُمْ
كُلُّ
شِرْبٍ
مُحْتَضَرٌ
(28)
فَنَادَوْا
صَاحِبَهُمْ
فَتَعَاطَىٰ
فَعَقَرَ
(29)
فَكَيْفَ
كَانَ
عَذَابِي
وَنُذُرِ
(30)
إِنَّا
أَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمْ
صَيْحَةً
وَاحِدَةً
فَكَانُوا
كَهَشِيمِ
الْمُحْتَظِرِ
(31)
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْانَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
(32)
كَذَّبَتْ
قَوْمُ
لُوطٍ
بِالنُّذُرِ
(33)
إِنَّا
أَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمْ
حَاصِبًا
إِلَّا
الَ
لُوطٍ
نَجَّيْنَاهُمْ
بِسَحَرٍ
(34)
نِعْمَةً
مِنْ
عِنْدِنَا
كَذَٰلِكَ
نَجْزِي
مَنْ
شَكَرَ
(35)
وَلَقَدْ
أَنْذَرَهُمْ
بَطْشَتَنَا
فَتَمَارَوْا
بِالنُّذُرِ
(36)
وَلَقَدْ
رَاوَدُوهُ
عَنْ
ضَيْفِهِ
فَطَمَسْنَا
أَعْيُنَهُمْ
فَذُوقُوا
عَذَابِي
وَنُذُرِ
(37)
وَلَقَدْ
صَبَّحَهُمْ
بُكْرَةً
عَذَابٌ
مُسْتَقِرٌّ
(38)
فَذُوقُوا
عَذَابِي
وَنُذُرِ
(39)
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْانَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
(40)
وَلَقَدْ
جَاءَ
الَ
فِرْعَوْنَ
النُّذُرُ
(41)
كَذَّبُوا
بِايَاتِنَا
كُلِّهَا
فَأَخَذْنَاهُمْ
أَخْذَ
عَزِيزٍ
مُقْتَدِرٍ
(42)
أَكُفَّارُكُمْ
خَيْرٌ
مِنْ
أُولَٰئِكُمْ
أَمْ
لَكُمْ
بَرَاءَةٌ
فِي
الزُّبُرِ
(43)
أَمْ
يَقُولُونَ
نَحْنُ
جَمِيعٌ
مُنْتَصِرٌ
(44)
سَيُهْزَمُ
الْجَمْعُ
وَيُوَلُّونَ
الدُّبُرَ
(45)
بَلِ
السَّاعَةُ
مَوْعِدُهُمْ
وَالسَّاعَةُ
أَدْهَىٰ
وَأَمَرُّ
(46)
إِنَّ
الْمُجْرِمِينَ
فِي
ضَلَالٍ
وَسُعُرٍ
(47)
يَوْمَ
يُسْحَبُونَ
فِي
النَّارِ
عَلَىٰ
وُجُوهِهِمْ
ذُوقُوا
مَسَّ
سَقَرَ
(48)
إِنَّا
كُلَّ
شَيْءٍ
خَلَقْنَاهُ
بِقَدَرٍ
(49)
وَمَا
أَمْرُنَا
إِلَّا
وَاحِدَةٌ
كَلَمْحٍ
بِالْبَصَرِ
(50)
وَلَقَدْ
أَهْلَكْنَا
أَشْيَاعَكُمْ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
(51)
وَكُلُّ
شَيْءٍ
فَعَلُوهُ
فِي
الزُّبُرِ
(52)
وَكُلُّ
صَغِيرٍ
وَكَبِيرٍ
مُسْتَطَرٌ
(53)
إِنَّ
الْمُتَّقِينَ
فِي
جَنَّاتٍ
وَنَهَرٍ
(54)
فِي
مَقْعَدِ
صِدْقٍ
عِنْدَ
مَلِيكٍ
مُقْتَدِرٍ
(55)
Kamer Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
2.
Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve: Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür, derler.
3.
Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.
4.
Andolsun onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir.
5.
Bu büyük bir hikmettir. Fakat
(yüz çevirene)
uyarılar ne fayda verir!
6.
Çağıranın görülmemiş bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir.
7.
Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan
(utançtan yere bakar)
bir halde kabirlerden çıkarlar.
8.
Davetçiye koşarlarken o esnada kafirler: Bu, çok çetin bir gündür! derler.
9.
Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve
(Nuh, davetten vazgeçmeye)
zorlandı.
10.
Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı.
11.
Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık.
12.
Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık.
(Her iki)
su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti.
13.
Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik.
14.
İnkar edilmiş olana
(Nuh'a)
bir mükafat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.
15.
Andolsun ki onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?
16.
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış!
17.
Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık.
(Ondan)
öğüt alan yok mu?
18.
Ad kavmi
(Peygamberleri Hud'u)
yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış
(gördüler)
.
19.
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.
20.
O rüzgar, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.
21.
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
22.
Andolsun biz Kur'an'ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?
23.
Semud kavmi de uyarıcıları yalanladı.
24.
"Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler.
25.
"Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir"
(dediler.)
26.
Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.
27.
Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
28.
Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin.
29.
Arkadaşlarını çağırdılar, o da
(bundan cür'et alarak)
kılıcını kaptı ve deveyi kesti.
30.
(Bu azgınlara)
azabım ve uyarılarım nasıl oldu!
31.
Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.
32.
Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?
33.
Lut'un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı.
34.
Biz de üstlerine taş
(yağdıran bir fırtına)
gönderdik. Ancak Lut ailesini seher vakti kurtardık.
35.
Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni işte böyle mükafatlandırırız.
36.
Andolsun ki, Lut onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu tehditleri kuşkuyla karşıladılar.
37.
Onlar Lut'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!"
(dedik)
.
38.
Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.
39.
İşte azabımı ve uyanlarımı tadın!
(denildi)
.
40.
Andolsun biz Kur'an'ı, öğüt almak için kolaylaştırdık. O halde düşünüp ibret alan yok mu?
41.
Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti.
42.
Lakin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize layık bir şekilde yakaladık.
43.
Şimdi sizin kafirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir berat mı var?
44.
Yoksa "Biz, intikam almağa gücü yeten bir topluluğuz" mu diyorlar?
45.
O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.
46.
Bilakis kıyamet onlara vadedilen asıl saattir ve o saat daha belalı ve daha acıdır.
47.
Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
48.
O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde "Cehennemin elemini tadın!" denir.
49.
Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.
50.
Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir.
51.
Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Düşünüp ibret alan yok mu?
52.
Yaptıkları her şey kitaplarda
(amel defterlerinde)
mevcuttur.
53.
Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır.
54.
Takva sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarındadır.
55.
Güçlü ve Yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedirler.
sureler
Fâtiha
(1)
Bakara
(2)
Âl-i İmrân
(3)
Nisâ
(4)
Mâide
(5)
En’âm
(6)
A’râf
(7)
Enfâl
(8)
Tevbe
(9)
Yûnus
(10)
Hûd
(11)
Yûsuf
(12)
Ra’d
(13)
İbrahim
(14)
Hicr
(15)
Nahl
(16)
İsrâ
(17)
Kehf
(18)
Meryem
(19)
Tâ-Hâ
(20)
Enbiyâ
(21)
Hac
(22)
Mü’minûn
(23)
Nûr
(24)
Furkân
(25)
Şu’arâ
(26)
Neml
(27)
Kasas
(28)
Ankebût
(29)
Rûm
(30)
Lokman
(31)
Secde
(32)
Ahzâb
(33)
Sebe’
(34)
Fâtır
(35)
Yâsîn
(36)
Sâffât
(37)
Sâd
(38)
Zümer
(39)
Mü’min
(40)
Fussilet
(41)
Şûrâ
(42)
Zuhruf
(43)
Duhân
(44)
Câsiye
(45)
Ahkâf
(46)
Muhammed
(47)
Fetih
(48)
Hucurât
(49)
Kâf
(50)
Zâriyât
(51)
Tûr
(52)
Necm
(53)
Kamer
(54)
Rahmân
(55)
Vâkı’a
(56)
Hadîd
(57)
Mücâdele
(58)
Haşr
(59)
Mümtehine
(60)
Saff
(61)
Cum’a
(62)
Münâfikûn
(63)
Teğâbun
(64)
Talâk
(65)
Tahrîm
(66)
Mülk
(67)
Kalem
(68)
Hâkka
(69)
Me’âric
(70)
Nûh
(71)
Cin
(72)
Müzzemmil
(73)
Müddessir
(74)
Kıyâme
(75)
İnsan
(76)
Mürselât
(77)
Nebe’
(78)
Nâzi’ât
(79)
Abese
(80)
Tekvîr
(81)
İnfitâr
(82)
Mutaffifîn
(83)
İnşikâk
(84)
Bürûc
(85)
Târık
(86)
A’lâ
(87)
Gâşiye
(88)
Fecr
(89)
Beled
(90)
Şems
(91)
Leyl
(92)
Duhâ
(93)
İnşirâh
(94)
Tîn
(95)
Alak
(96)
Kadr
(97)
Beyyine
(98)
Zilzâl
(99)
Âdiyât
(100)
Kâri’a
(101)
Tekâsür
(102)
Asr
(103)
Hümeze
(104)
Fil
(105)
Kureyş
(106)
Mâ’ûn
(107)
Kevser
(108)
Kâfirûn
(109)
Nasr
(110)
Tebbet
(111)
İhlâs
(112)
Felâk
(113)
Nâs
(114)
Copyright © 2023. Designer by
Emin
. All Rights Reserved.