Akıl |
deneme |
Akıl kelimesi, Kur’an’da 49 yerde ve tümü fiil halinde geçer. İsim olarak hiç geçmez. Bundan yola çıkarak diyebiliriz ki, Kur’an anlayışında salt akıl, kullanılmadıkça potansiyel olarak bir anlam ifade etmez.
|
Bakara Suresi 44. (Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?
|
أَتَأْمُرُونَ
النَّاسَ
بِالْبِرِّ
وَتَنْسَوْنَ
أَنْفُسَكُمْ
وَأَنْتُمْ
تَتْلُونَ
الْكِتَابَ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(44)
|
Bakara Suresi 73. "Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun" dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir.
|
فَقُلْنَا
اضْرِبُوهُ
بِبَعْضِهَا
كَذَٰلِكَ
يُحْيِي
اللَّهُ
الْمَوْتَىٰ
وَيُرِيكُمْ
ايَاتِهِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(73)
|
Bakara Suresi 75. Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın kelamını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.
|
أَفَتَطْمَعُونَ
أَنْ
يُؤْمِنُوا
لَكُمْ
وَقَدْ
كَانَ
فَرِيقٌ
مِنْهُمْ
يَسْمَعُونَ
كَلَامَ
اللَّهِ
ثُمَّ
يُحَرِّفُونَهُ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
عَقَلُوهُ
وَهُمْ
يَعْلَمُونَ
(75)
|
Bakara Suresi 76. (Münafıklar) inananlarla karşılaştıklarında "İman ettik" derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıkları vakit ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri), Rabbiniz katında sizin aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor musunuz? derler.
|
وَإِذَا
لَقُوا
الَّذِينَ
امَنُوا
قَالُوا
امَنَّا
وَإِذَا
خَلَا
بَعْضُهُمْ
إِلَىٰ
بَعْضٍ
قَالُوا
أَتُحَدِّثُونَهُمْ
بِمَا
فَتَحَ
اللَّهُ
عَلَيْكُمْ
لِيُحَاجُّوكُمْ
بِهِ
عِنْدَ
رَبِّكُمْ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(76)
|
Bakara Suresi 164. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır.
|
إِنَّ
فِي
خَلْقِ
السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَاخْتِلَافِ
اللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَالْفُلْكِ
الَّتِي
تَجْرِي
فِي
الْبَحْرِ
بِمَا
يَنْفَعُ
النَّاسَ
وَمَا
أَنْزَلَ
اللَّهُ
مِنَ
السَّمَاءِ
مِنْ
مَاءٍ
فَأَحْيَا
بِهِ
الْأَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
وَبَثَّ
فِيهَا
مِنْ
كُلِّ
دَابَّةٍ
وَتَصْرِيفِ
الرِّيَاحِ
وَالسَّحَابِ
الْمُسَخَّرِ
بَيْنَ
السَّمَاءِ
وَالْأَرْضِ
لَايَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(164)
|
Bakara Suresi 170. Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
|
وَإِذَا
قِيلَ
لَهُمُ
اتَّبِعُوا
مَا
أَنْزَلَ
اللَّهُ
قَالُوا
بَلْ
نَتَّبِعُ
مَا
أَلْفَيْنَا
عَلَيْهِ
ابَاءَنَا
أَوَلَوْ
كَانَ
ابَاؤُهُمْ
لَا
يَعْقِلُونَ
شَيْئًا
وَلَا
يَهْتَدُونَ
(170)
|
Bakara Suresi 171. (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.
|
وَمَثَلُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
كَمَثَلِ
الَّذِي
يَنْعِقُ
بِمَا
لَا
يَسْمَعُ
إِلَّا
دُعَاءً
وَنِدَاءً
صُمٌّ
بُكْمٌ
عُمْيٌ
فَهُمْ
لَا
يَعْقِلُونَ
(171)
|
Bakara Suresi 242. Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.
|
كَذَٰلِكَ
يُبَيِّنُ
اللَّهُ
لَكُمْ
ايَاتِهِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(242)
|
Âl-i İmrân Suresi 65. Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
|
يَا أَهْلَ
الْكِتَابِ
لِمَ
تُحَاجُّونَ
فِي
إِبْرَاهِيمَ
وَمَا
أُنْزِلَتِ
التَّوْرَاةُ
وَالْإِنْجِيلُ
إِلَّا
مِنْ
بَعْدِهِ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(65)
|
Âl-i İmrân Suresi 118. Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.
|
يَا أَيُّهَا
الَّذِينَ
امَنُوا
لَا
تَتَّخِذُوا
بِطَانَةً
مِنْ
دُونِكُمْ
لَا
يَأْلُونَكُمْ
خَبَالًا
وَدُّوا
مَا
عَنِتُّمْ
قَدْ
بَدَتِ
الْبَغْضَاءُ
مِنْ
أَفْوَاهِهِمْ
وَمَا
تُخْفِي
صُدُورُهُمْ
أَكْبَرُ
قَدْ
بَيَّنَّا
لَكُمُ
الْايَاتِ
إِنْ
كُنْتُمْ
تَعْقِلُونَ
(118)
|
Mâide Suresi 58. Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.
|
وَإِذَا
نَادَيْتُمْ
إِلَى
الصَّلَاةِ
اتَّخَذُوهَا
هُزُوًا
وَلَعِبًا
ذَٰلِكَ
بِأَنَّهُمْ
قَوْمٌ
لَا
يَعْقِلُونَ
(58)
|
Mâide Suresi 103. Allah bahira, saibe, vasile ve ham diye bir şey (meşru) kılmamıştır. Fakat kafirler, yalan yere Allah'a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.
|
مَا
جَعَلَ
اللَّهُ
مِنْ
بَحِيرَةٍ
وَلَا
سَائِبَةٍ
وَلَا
وَصِيلَةٍ
وَلَا
حَامٍ
وَلَٰكِنَّ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
يَفْتَرُونَ
عَلَى
اللَّهِ
الْكَذِبَ
وَأَكْثَرُهُمْ
لَا
يَعْقِلُونَ
(103)
|
En’âm Suresi 32. Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?
|
وَمَا
الْحَيَاةُ
الدُّنْيَا
إِلَّا
لَعِبٌ
وَلَهْوٌ
وَلَلدَّارُ
الْاخِرَةُ
خَيْرٌ
لِلَّذِينَ
يَتَّقُونَ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(32)
|
En’âm Suresi 151. De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
|
قُلْ
تَعَالَوْا
أَتْلُ
مَا
حَرَّمَ
رَبُّكُمْ
عَلَيْكُمْ
أَلَّا
تُشْرِكُوا
بِهِ
شَيْئًا
وَبِالْوَالِدَيْنِ
إِحْسَانًا
وَلَا
تَقْتُلُوا
أَوْلَادَكُمْ
مِنْ
إِمْلَاقٍ
نَحْنُ
نَرْزُقُكُمْ
وَإِيَّاهُمْ
وَلَا
تَقْرَبُوا
الْفَوَاحِشَ
مَا
ظَهَرَ
مِنْهَا
وَمَا
بَطَنَ
وَلَا
تَقْتُلُوا
النَّفْسَ
الَّتِي
حَرَّمَ
اللَّهُ
إِلَّا
بِالْحَقِّ
ذَٰلِكُمْ
وَصَّاكُمْ
بِهِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(151)
|
A’râf Suresi 169. Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek Kitab'a varis olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitap'takini okumamışlar mıydı? Âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınız ermiyor mu?
|
فَخَلَفَ
مِنْ
بَعْدِهِمْ
خَلْفٌ
وَرِثُوا
الْكِتَابَ
يَأْخُذُونَ
عَرَضَ
هَٰذَا
الْأَدْنَىٰ
وَيَقُولُونَ
سَيُغْفَرُ
لَنَا
وَإِنْ
يَأْتِهِمْ
عَرَضٌ
مِثْلُهُ
يَأْخُذُوهُ
أَلَمْ
يُؤْخَذْ
عَلَيْهِمْ
مِيثَاقُ
الْكِتَابِ
أَنْ
لَا
يَقُولُوا
عَلَى
اللَّهِ
إِلَّا
الْحَقَّ
وَدَرَسُوا
مَا
فِيهِ
وَالدَّارُ
الْاخِرَةُ
خَيْرٌ
لِلَّذِينَ
يَتَّقُونَ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(169)
|
Enfâl Suresi 22. Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.
|
إِنَّ
شَرَّ
الدَّوَابِّ
عِنْدَ
اللَّهِ
الصُّمُّ
الْبُكْمُ
الَّذِينَ
لَا
يَعْقِلُونَ
(22)
|
Yûnus Suresi 16. De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hala akıl erdiremiyor musunuz?
|
قُلْ
لَوْ
شَاءَ
اللَّهُ
مَا
تَلَوْتُهُ
عَلَيْكُمْ
وَلَا
أَدْرَاكُمْ
بِهِ
فَقَدْ
لَبِثْتُ
فِيكُمْ
عُمُرًا
مِنْ
قَبْلِهِ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(16)
|
Yûnus Suresi 42. Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara -üstelik akılları da ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
|
وَمِنْهُمْ
مَنْ
يَسْتَمِعُونَ
إِلَيْكَ
أَفَأَنْتَ
تُسْمِعُ
الصُّمَّ
وَلَوْ
كَانُوا
لَا
يَعْقِلُونَ
(42)
|
Yûnus Suresi 100. Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.
|
وَمَا
كَانَ
لِنَفْسٍ
أَنْ
تُؤْمِنَ
إِلَّا
بِإِذْنِ
اللَّهِ
وَيَجْعَلُ
الرِّجْسَ
عَلَى
الَّذِينَ
لَا
يَعْقِلُونَ
(100)
|
Hûd Suresi 51. Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?
|
يَا قَوْمِ
لَا
أَسْأَلُكُمْ
عَلَيْهِ
أَجْرًا
إِنْ
أَجْرِيَ
إِلَّا
عَلَى
الَّذِي
فَطَرَنِي
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(51)
|
Yûsuf Suresi 2. Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
|
إِنَّا
أَنْزَلْنَاهُ
قُرْانًا
عَرَبِيًّا
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(2)
|
Yûsuf Suresi 109. Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. (Kafirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?
|
وَمَا
أَرْسَلْنَا
مِنْ
قَبْلِكَ
إِلَّا
رِجَالًا
نُوحِي
إِلَيْهِمْ
مِنْ
أَهْلِ
الْقُرَىٰ
أَفَلَمْ
يَسِيرُوا
فِي
الْأَرْضِ
فَيَنْظُرُوا
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الَّذِينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
وَلَدَارُ
الْاخِرَةِ
خَيْرٌ
لِلَّذِينَ
اتَّقَوْا
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(109)
|
Ra’d Suresi 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
|
وَفِي
الْأَرْضِ
قِطَعٌ
مُتَجَاوِرَاتٌ
وَجَنَّاتٌ
مِنْ
أَعْنَابٍ
وَزَرْعٌ
وَنَخِيلٌ
صِنْوَانٌ
وَغَيْرُ
صِنْوَانٍ
يُسْقَىٰ
بِمَاءٍ
وَاحِدٍ
وَنُفَضِّلُ
بَعْضَهَا
عَلَىٰ
بَعْضٍ
فِي
الْأُكُلِ
إِنَّ
فِي
ذَٰلِكَ
لَايَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(4)
|
Nahl Suresi 12. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.
|
وَسَخَّرَ
لَكُمُ
اللَّيْلَ
وَالنَّهَارَ
وَالشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ
وَالنُّجُومُ
مُسَخَّرَاتٌ
بِأَمْرِهِ
إِنَّ
فِي
ذَٰلِكَ
لَايَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(12)
|
Nahl Suresi 67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
|
وَمِنْ
ثَمَرَاتِ
النَّخِيلِ
وَالْأَعْنَابِ
تَتَّخِذُونَ
مِنْهُ
سَكَرًا
وَرِزْقًا
حَسَنًا
إِنَّ
فِي
ذَٰلِكَ
لَايَةً
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(67)
|
Enbiyâ Suresi 10. Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hala akıllanmaz mısınız?
|
لَقَدْ
أَنْزَلْنَا
إِلَيْكُمْ
كِتَابًا
فِيهِ
ذِكْرُكُمْ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(10)
|
Enbiyâ Suresi 67. Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?
|
أُفٍّ
لَكُمْ
وَلِمَا
تَعْبُدُونَ
مِنْ
دُونِ
اللَّهِ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(67)
|
Hac Suresi 46. (Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur.
|
أَفَلَمْ
يَسِيرُوا
فِي
الْأَرْضِ
فَتَكُونَ
لَهُمْ
قُلُوبٌ
يَعْقِلُونَ
بِهَا
أَوْ
اذَانٌ
يَسْمَعُونَ
بِهَا
فَإِنَّهَا
لَا
تَعْمَى
الْأَبْصَارُ
وَلَٰكِنْ
تَعْمَى
الْقُلُوبُ
الَّتِي
فِي
الصُّدُورِ
(46)
|
Mü’minûn Suresi 80. Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hala aklınızı kullanmaz mısınız!
|
وَهُوَ
الَّذِي
يُحْيِي
وَيُمِيتُ
وَلَهُ
اخْتِلَافُ
اللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(80)
|
Nûr Suresi 61. Âmaya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkar olmazlar.) Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, veya anahtarlarını uhdenizde bulundurduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah, düşünüpanlayasınız diye size ayetleri böyle açıklar.
|
لَيْسَ
عَلَى
الْأَعْمَىٰ
حَرَجٌ
وَلَا
عَلَى
الْأَعْرَجِ
حَرَجٌ
وَلَا
عَلَى
الْمَرِيضِ
حَرَجٌ
وَلَا
عَلَىٰ
أَنْفُسِكُمْ
أَنْ
تَأْكُلُوا
مِنْ
بُيُوتِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
ابَائِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
أُمَّهَاتِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
إِخْوَانِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
أَخَوَاتِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
أَعْمَامِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
عَمَّاتِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
أَخْوَالِكُمْ
أَوْ
بُيُوتِ
خَالَاتِكُمْ
أَوْ
مَا
مَلَكْتُمْ
مَفَاتِحَهُ
أَوْ
صَدِيقِكُمْ
لَيْسَ
عَلَيْكُمْ
جُنَاحٌ
أَنْ
تَأْكُلُوا
جَمِيعًا
أَوْ
أَشْتَاتًا
فَإِذَا
دَخَلْتُمْ
بُيُوتًا
فَسَلِّمُوا
عَلَىٰ
أَنْفُسِكُمْ
تَحِيَّةً
مِنْ
عِنْدِ
اللَّهِ
مُبَارَكَةً
طَيِّبَةً
كَذَٰلِكَ
يُبَيِّنُ
اللَّهُ
لَكُمُ
الْايَاتِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(61)
|
Furkân Suresi 44. Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.
|
أَمْ
تَحْسَبُ
أَنَّ
أَكْثَرَهُمْ
يَسْمَعُونَ
أَوْ
يَعْقِلُونَ
إِنْ
هُمْ
إِلَّا
كَالْأَنْعَامِ
بَلْ
هُمْ
أَضَلُّ
سَبِيلًا
(44)
|
Şu’arâ Suresi 28. Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.
|
قَالَ
رَبُّ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
وَمَا
بَيْنَهُمَا
إِنْ
كُنْتُمْ
تَعْقِلُونَ
(28)
|
Kasas Suresi 60. Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hala buna aklınız ermeyecek mi?
|
وَمَا
أُوتِيتُمْ
مِنْ
شَيْءٍ
فَمَتَاعُ
الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا
وَزِينَتُهَا
وَمَا
عِنْدَ
اللَّهِ
خَيْرٌ
وَأَبْقَىٰ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(60)
|
Ankebût Suresi 35. Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.
|
وَلَقَدْ
تَرَكْنَا
مِنْهَا
ايَةً
بَيِّنَةً
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(35)
|
Ankebût Suresi 43. İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.
|
وَتِلْكَ
الْأَمْثَالُ
نَضْرِبُهَا
لِلنَّاسِ
وَمَا
يَعْقِلُهَا
إِلَّا
الْعَالِمُونَ
(43)
|
Ankebût Suresi 63. Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.
|
وَلَئِنْ
سَأَلْتَهُمْ
مَنْ
نَزَّلَ
مِنَ
السَّمَاءِ
مَاءً
فَأَحْيَا
بِهِ
الْأَرْضَ
مِنْ
بَعْدِ
مَوْتِهَا
لَيَقُولُنَّ
اللَّهُ
قُلِ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
بَلْ
أَكْثَرُهُمْ
لَا
يَعْقِلُونَ
(63)
|
Rûm Suresi 24. Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır.
|
وَمِنْ
ايَاتِهِ
يُرِيكُمُ
الْبَرْقَ
خَوْفًا
وَطَمَعًا
وَيُنَزِّلُ
مِنَ
السَّمَاءِ
مَاءً
فَيُحْيِي
بِهِ
الْأَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
إِنَّ
فِي
ذَٰلِكَ
لَايَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(24)
|
Rûm Suresi 28. Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz ayetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.
|
ضَرَبَ
لَكُمْ
مَثَلًا
مِنْ
أَنْفُسِكُمْ
هَلْ
لَكُمْ
مِنْ
مَا
مَلَكَتْ
أَيْمَانُكُمْ
مِنْ
شُرَكَاءَ
فِي
مَا
رَزَقْنَاكُمْ
فَأَنْتُمْ
فِيهِ
سَوَاءٌ
تَخَافُونَهُمْ
كَخِيفَتِكُمْ
أَنْفُسَكُمْ
كَذَٰلِكَ
نُفَصِّلُ
الْايَاتِ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(28)
|
Yâsîn Suresi 62. Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?
|
وَلَقَدْ
أَضَلَّ
مِنْكُمْ
جِبِلًّا
كَثِيرًا
أَفَلَمْ
تَكُونُوا
تَعْقِلُونَ
(62)
|
Yâsîn Suresi 68. Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?
|
وَمَنْ
نُعَمِّرْهُ
نُنَكِّسْهُ
فِي
الْخَلْقِ
أَفَلَا
يَعْقِلُونَ
(68)
|
Sâffât Suresi 138. Ve geceleyin. Hala akıllanmayacak mısınız?
|
وَبِاللَّيْلِ
أَفَلَا
تَعْقِلُونَ
(138)
|
Zümer Suresi 43. Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?
|
أَمِ
اتَّخَذُوا
مِنْ
دُونِ
اللَّهِ
شُفَعَاءَ
قُلْ
أَوَلَوْ
كَانُوا
لَا
يَمْلِكُونَ
شَيْئًا
وَلَا
يَعْقِلُونَ
(43)
|
Mü’min Suresi 67. Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan) yaratan sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız -ki içinizden daha önce vefat edenler de vardır- ve belli bir vakte ulaşmanız için sizi yaşatan O'dur. Umulur ki düşünürsünüz.
|
هُوَ
الَّذِي
خَلَقَكُمْ
مِنْ
تُرَابٍ
ثُمَّ
مِنْ
نُطْفَةٍ
ثُمَّ
مِنْ
عَلَقَةٍ
ثُمَّ
يُخْرِجُكُمْ
طِفْلًا
ثُمَّ
لِتَبْلُغُوا
أَشُدَّكُمْ
ثُمَّ
لِتَكُونُوا
شُيُوخًا
وَمِنْكُمْ
مَنْ
يُتَوَفَّىٰ
مِنْ
قَبْلُ
وَلِتَبْلُغُوا
أَجَلًا
مُسَمًّى
وَلَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(67)
|
Zuhruf Suresi 3. Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.
|
إِنَّا
جَعَلْنَاهُ
قُرْانًا
عَرَبِيًّا
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(3)
|
Câsiye Suresi 5. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgarları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.
|
وَاخْتِلَافِ
اللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَمَا
أَنْزَلَ
اللَّهُ
مِنَ
السَّمَاءِ
مِنْ
رِزْقٍ
فَأَحْيَا
بِهِ
الْأَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
وَتَصْرِيفِ
الرِّيَاحِ
ايَاتٌ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
(5)
|
Hucurât Suresi 4. (Resulüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir.
|
إِنَّ
الَّذِينَ
يُنَادُونَكَ
مِنْ
وَرَاءِ
الْحُجُرَاتِ
أَكْثَرُهُمْ
لَا
يَعْقِلُونَ
(4)
|
Hadîd Suresi 17. Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü canlandırıyor. Düşünesiniz diye gerçekten, size ayetleri açıkladık.
|
اعْلَمُوا
أَنَّ
اللَّهَ
يُحْيِي
الْأَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
قَدْ
بَيَّنَّا
لَكُمُ
الْايَاتِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
(17)
|
Haşr Suresi 14. Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
|
لَا
يُقَاتِلُونَكُمْ
جَمِيعًا
إِلَّا
فِي
قُرًى
مُحَصَّنَةٍ
أَوْ
مِنْ
وَرَاءِ
جُدُرٍ
بَأْسُهُمْ
بَيْنَهُمْ
شَدِيدٌ
تَحْسَبُهُمْ
جَمِيعًا
وَقُلُوبُهُمْ
شَتَّىٰ
ذَٰلِكَ
بِأَنَّهُمْ
قَوْمٌ
لَا
يَعْقِلُونَ
(14)
|
Mülk Suresi 10. Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkumları arasında olmazdık! diye ilave ederler.
|
وَقَالُوا
لَوْ
كُنَّا
نَسْمَعُ
أَوْ
نَعْقِلُ
مَا
كُنَّا
فِي
أَصْحَابِ
السَّعِيرِ
(10)
|
|
|